Türk müziğinin belleği, sesi, arşivcisi ve en
önemlisi gönüllü tarihçisi Hakan Eren, bir kez daha adını hayranlıkla andırdı
bize. Yıllardır Türk pop müziğinin altın çağlarına ışık tutan projeleriyle,
unutulmaya yüz tutmuş melodileri yeniden hayatımıza kazandıran bu kıymetli
isim, meğer sessizce çok zorlu bir süreçten geçmiş. Sessizce… Ne ilginçtir; şov
dünyasında en küçük özel anlar bile reklam hamlesine dönüştürülürken, Hakan
Eren bu yolu tercih etmemiş. Bu ülkeye katkısı saymakla bitmeyecek kadar çok
olan bir insan, en kırılgan anlarını toplumun gözü önüne sermek yerine, kendi
içine dönerek, sessizce mücadele etmiş.
Şubat ayından bu yana bir kanser tedavisi süreci
geçirip, bugün “Kanseri yendim” diyerek haberdar ediyor bizi. Ne bir magazin
programında, ne bir manşette... Sadece bir paylaşım, samimi birkaç cümle. Ne
büyük bir zarafet bu! Çünkü onun hayatında öncelik hiçbir zaman “prim” olmadı.
O, değerli olanı sessizlikle büyütenlerden.
Hakan Eren'in bu yaklaşımı beni hem şaşırttı hem de
çok etkiledi. O kadar alışığız ki insanların başına gelen en küçük olayı bile
dramatize edip vitrine çıkarmasına… Bu sessizlik, bu dinginlik öyle kıymetli
ki. Bunca yıldır Türkiye'nin müzik hafızasını taşıyan, koleksiyonlarıyla,
projeleriyle, arşiviyle geçmişi bugüne taşıyan biri, en zayıf anında bile güçlü
kalmayı seçmiş. Oysa onun bu süreçteki her günü manşet olurdu, reyting olurdu,
izlenme olurdu… Ama o “insan” kalmayı tercih etti. En çok da bu yüzden kıymetli
Hakan Eren.
Bugün sosyal medya üzerinden yaptığı duyuruyla
öğrendim her şeyi. Açıkçası ilk kez duyduğumda kısa süreli bir şok yaşadım.
Çünkü Hakan Eren denince akla ilk gelen şey hayattır, neşedir, müziktir. Ona
bir hastalığı yakıştırmak bile zordur. Ama tüm bu süreç boyunca yanında
olanları, kendisini tedavi eden doktorları, moral veren dostlarını öyle ince
ince teşekkürle anmış ki, her satırı okurken onun nasıl zarif bir insan
olduğunu bir kez daha hatırlıyorsunuz.
Hakan Eren sadece müzikle ilgilenen biri değil; o
bir kültür taşıyıcısı. Geçmişin anılarını bugüne getiren, kaybolmaya yüz tutmuş
değerleri yeniden vitrine çıkaran, yeri geldiğinde Ayten Alpman’ı, yeri
geldiğinde Yeşim’i, Seyyal Taner’i, Nil Burak’ı yeniden hatırlatan bir hafıza
işçisi. OSSİ Müzik etiketiyle yaptığı onlarca albüm, belgesel programları,
radyo yayınları derken biz fark etmeden hayatımızın fon müziğini yeniden yazdı
aslında. Şimdi düşünüyorum da, Hakan Eren sadece arşivleri değil, bizi de
onarmış yıllar boyunca.
İşte şimdi kendisi onarıldı. Bedeni bir süreliğine
arızalandı ama ruhu dimdik ayakta kaldı. Ve bunu sessiz sedasız, gösterişsiz
yaptı. Tıpkı bugüne dek yaptığı bütün işlerde olduğu gibi, dürüst, sahici ve
derinlemesine… Hakan Eren’in iyi olduğunu bilmek bugün içimizi ısıttı. Onu daha
nice yıllar, nice projelerle sahnede, mikrofonda, arka planda ama hep merkezde
görmek dileğiyle...
İyi ki varsın Hakan Eren. Sessiz kahramanlara en çok
ihtiyaç duyduğumuz bu çağda, senin gibi gerçeklerden kopmamış bir insanın
varlığı, müzik kadar güzel.
Yorumlar
Yorum Gönder