Haber: Murat Fırat
Güzel insanlar, güzel atlara binip gitmiyor sadece… Bazen bir şarkının içinde usulca süzülüp terk ediyor bizi; bazen bir şiirin son mısrasında, bazen de bir dizinin içimize işleyen sahnesinde sessizce kayboluyorlar. İlhan Şeşen, işte öyle bir yolcuydu bu hayatta. Sessiz, derin, dingin ve zarif. Hem bir ses, hem bir söz, hem bir duruştu. Ve şimdi, ardından kalanlar olarak biliyoruz: Bu dünyadan bir İlhan Şeşen geçti.
Hayatına Sığan Sessiz Devrim
18 Haziran 1948'de Manisa'da doğdu İlhan Şeşen. Hukuk fakültesi mezunu bir adamdı önce. On yıl boyunca avukatlık yaptı ama içinde hep başka bir dil konuştu: Müziğin dili… 1983 yılında yeğenleri Gökhan ve Burhan Şeşen’le kurduğu Grup Gündoğarken, onun bu dili artık saklamayacağının ilanıydı. “Ellerimde Çiçekler”le başlayan, “Aşk Layık Olanda Kalmalı”ya uzanan bir müzik devrimiydi bu.
Müzik onun için bir iş değil, bir varoluş biçimiydi. Ne kadar sade, o kadar derin… Ne kadar suskun, o kadar anlamlı… Her şarkısı bir itiraf, her bestesi bir mektuptu aslında. Gönlümüzde en gizli odalara anahtar bıraktı o şarkılarla.
Oyunculukla Taçlanan Çok Yönlü Bir Sanatçı
Şarkılarının yankısı henüz dinmemişti ki, İlhan Şeşen bir başka alanda daha içimize girmeyi başardı: oyunculuk. “Aliye”de, “Annem”de, “Gönülçelen”de, “Paramparça”da… Dizilerde sadece oynamadı, kendini oynadı; rol yapmadı, yaşam sundu. Ekspresyon değil, içsel bir yüzleşmeydi onun oyunculuğu.
Onun ekranda ya da sahnede belirmesiyle ortamın ruhu değişirdi. Bir sükunet, bir incelik kaplardı dört bir yanı. Şatafatsız, gösterişsiz ama etkiliydi. Örnek bir sanatçılıktı bu. Rol değil, duruştu.
Mütevazı Bir Deha, İnsani Bir İlham
İlhan Şeşen’in gerçek büyüklüğü, her zaman küçük adımlarında gizliydi. Hiç “büyük sanatçı” gibi davranmadı. Her röportajında, her sahne çıkışında, her bakışında sıradan insanların içtenliğini taşıdı. O yüzden bu kadar çok sevdik onu. Sanki hepimizden biriydi, ama bir yanıyla hiçbirimize benzemiyordu.
Sosyal medyada onun ardından dökülen sözler, bir milletin bir adama duyduğu içten sevginin özeti gibiydi. Onu anlatmak için kimse yüksek kelimelere başvurmadı. Çünkü İlhan Şeşen’i anlatmak için sade olmak yeterliydi.
Bir Kuşağın Kalbi, Her Kuşağın Dostu
Onun şarkıları bir döneme fon müziği değil, bir kuşağın kalp atışıydı. Ve ne gariptir ki, yeni nesiller de onun sesinde bir ev buldu kendine. “Neler Oluyor Bize?” diye sorduğunda, aslında hepimizin içinde yankılanan o ortak soruyu dillendiriyordu.
İlhan Şeşen yaş aldıkça gençleşti. Şöhretin geçiciliğine değil, kalıcılığın zarafetine yaslandı. Ve biz, onunla büyümekle kalmadık; onunla olgunlaştık, onunla iyileştik.
Mekânın Cennet Olsun, Şarkıların Hep Bizimle Kalacak
Bir veda, bin vefa ile uğurluyoruz seni İlhan Şeşen… Gidişinle bir boşluk oluştu, evet. Ama o boşluğu senin sesinle, sözlerinle, şarkılarınla dolduracağız. Sen bize sadece güzel şarkılar değil, yaşamanın nezaketini, üretmenin vakarını ve sanatın gerçekten ne olduğunu öğrettin.
Gönüllerde yerin sabit, hafızalarda adın sarsılmaz. Bu dünya senden geçti ama sen bu dünyadan eksilmeyeceksin.
Mekânın cennet olsun.
Ve bil ki: Bu dünyadan bir İlhan Şeşen geçti. Hem de iz bırakarak, usulca, zarifçe…
Yorumlar
Yorum Gönder