Ana içeriğe atla

Sanat mı, Moda mı? Sahne Kıyafetlerinin Gölgesinde Kalan Müzik ve Toplumsal Algılar


Haber: Murat Fırat

Günümüzde sahne sanatçılarının kıyafetleri, neredeyse müzikleri kadar hatta bazen ondan daha fazla konuşulur hale geldi. Özellikle Ece Seçkin gibi genç ve popüler isimlerin sahnede tercih ettikleri cesur kıyafetler, sosyal medyanın ve magazin gündeminin ana malzemesi haline geldi. Oysa bir zamanlar, 80’ler, 90’lar ve öncesinde, sanatçılarımızın sahne performansları, müzikleri ve sanatları konuşulurdu. Kıyafetleri de olsa bile, bunlar sanatın bir parçası olarak algılanır, dikkatlerin odağında daha çok müzik ve sanat olurdu.

Bugün geldiğimiz noktada, sanatçıların giyim tarzları, sahnede ne giydikleri öncelik kazanırken, müzik ve sanat genellikle geri planda kalıyor. Bu durumu sadece bireysel tercihler ya da medyanın magazinleştirme politikası olarak değerlendirmek eksik olur. Bu, aynı zamanda toplum olarak içinde bulunduğumuz sosyal ve kültürel dönüşümlerin, değer yargılarımızın, hatta estetik algımızın bir göstergesi.

80’lerin ve 90’ların kadın sanatçılarına baktığımızda, Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Şebnem Ferah gibi isimlerin de sahnede cesur kıyafetler giydiklerini görürüz. Ancak o dönemlerde bu cesur kıyafetler, bir şekilde sanatın tamamlayıcı unsuru olarak algılanır, gündemin asıl konusu müzik olurdu. Belki medya ve kamuoyu o dönemlerde sanatçının giydiği kıyafetten çok, onun yarattığı müzikle ilgileniyordu. Sahnedeki dekolte ya da kısa etekler, “sanatçı imajının” bir parçası olarak kabul görüyordu.

Bugün ise bu algı büyük ölçüde değişti. Toplumun tüketim alışkanlıkları, medya yapısı, sosyal medya platformlarının yaygınlaşması ve görselliğin ön plana çıkması, sanatçıların kıyafetlerine aşırı bir odaklanma yarattı. Sanatçının sesi ve şarkıları değil, "ne giydiği", "kaç dekolte verdiği" konuşulur oldu. Bu durum, maalesef hem sanatçının kendisini sınırlandırmasına hem de müziğin ve sanatın asli değerlerinin göz ardı edilmesine yol açıyor.

Toplumsal değerlerimiz ve normlarımız da bu konunun bir diğer önemli tarafı. Türkiye gibi kültürel açıdan zengin ve çoğulcu bir toplumda, modernlik ile geleneksel değerlerin çatışması her daim var oldu. Kadının sahnedeki yeri, giyim tarzı, ifade biçimi gibi konular toplumda farklı kesimlerce farklı algılanıyor ve tartışılıyor. Kimi kesimler için sahnede cesur kıyafetler kadın özgürlüğünün ve ifadesinin bir sembolüyken, kimi kesimler için ise bu tür tercihler hala “uygunsuz” ve “rahatsız edici” olarak görülüyor.

Burada dikkat edilmesi gereken şey, sanatın özgür bir ifade alanı olduğu ve bu alanın hem sanatçılar hem de izleyiciler için saygı görmesi gerektiğidir. Sanatçının sahnede kendini nasıl ifade edeceğine karışmak, özgünlük ve yaratıcılık alanını daraltmak demektir. Ancak bunun yanında, izleyici ve toplumun da sanatla ilgili algılarını ve eleştiri haklarını kullanmaları doğaldır. Bu dengeyi kurmak ise en zor ama en önemli mesele.

Ece Seçkin gibi günümüz sanatçılarının sahne kıyafetleri üzerinden yapılan tartışmalar, aslında çok daha derin bir tartışmanın parçasıdır: Sanat ve sanatçının toplumdaki yeri, ifade özgürlüğü, estetik algı, kadın-erkek rolleri ve toplumsal değerler. Bu meseleleri sadece “kıyafet tartışması” olarak görmek, meseleyi yüzeysel okumak olur.

Sonuç olarak, geçmişten bugüne sanatçılarımız sahnede cesur kıyafetler giymekten çekinmemişlerdir. Ancak zamanla medyanın, toplumun ve sosyal mecraların gelişimiyle kıyafetler daha fazla ön plana çıkmış, sanatın asli unsurları gölgede kalmıştır. Bizler, müziği, sanatı ve sanatçıyı sadece kıyafetlerine göre değerlendirmekten vazgeçmeli; geniş perspektifle, toplumsal ve kültürel bağlamda değerlendirmeyi öğrenmeliyiz. Sanatçıların özgürce kendilerini ifade ettikleri sahneler, aynı zamanda toplumsal dönüşümün, kültürel çeşitliliğin ve estetik algının da aynasıdır.

Bu aynaya baktığımızda, sadece dekolte kıyafetler değil, müziğin ve sanatın gerçek gücü, derinliği ve yaratıcılığı da görünmelidir.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ebru'yla Evliyken Emre'ye Aşıktım

Teoman'ın "Yavaş Yavaş" albümünde İrem Candar'la düet yaptığı "Bana Öyle Bakma" şarkısının sözlerinde "Bana öyle bakma anlayacaklar, ikimize karşı bu dünya bizi anlamayacaklar" dediğinde Ahmet ve Emre gibi birçok Lgbti bireyinin hayatını özetlemişti. İlk görüşte aşka inanır mısınız bilmem ama Ahmet ve Emre ilk görüşte birbirlerine âşık olanlardan, sosyal medya üzerinden tanıştılar ve Ahmet askere gidene kadar hiç ayrılmadılar. Eğer aşk asker de başkaysa bunun asıl sebebi Emre'nin kuşkuya yer vermeyecek derecede Ahmet'te sadık olmasıydı! Sonrasın da ne mi oldu? Askerliği bitirip işe başlayınca Ahmet evlendi hayır yanlış okumadınız! "Toplum Baskısı" yüzünden Ahmet'de evlendi. Tanışma hikayenizi dinlemek isterim? Emre ile sosyal medya üzerinden tanıştık sohbeti çok hoşuma gitmişti belli bir süre sonra yüz yüze görüşmeye karar verdik. Bundan 7 yıl önce bir Ağustos akşamı parka görüşmeye gittim ve nasıl birisiyle karşıla...

“Popun Kraliçesi Nilüfer’den 70. Yaş Gününde Melodiyle Dans”

Haber: Murat Fırat Pop müziğin unutulmaz sesi, gerçek bir efsane, Türk müziğinin yaşayan efsanesi Nilüfer, 70. yaş gününü unutulmaz bir anıya dönüştürdü. Hayranlarına yaptığı muhteşem sürprizle, sadece yaşını değil, aynı zamanda müziğe olan tutkusunu ve yaratıcılığını da kutladı. Doğum günü sabahında sosyal medya hesaplarından paylaştığı yeni şarkısının yalnızca müziği, sözleri olmadan, adeta bir melodi çağrısı gibi yayıldı. Ancak Nilüfer, sadece bu büyülü melodiyi paylaşmakla kalmadı; müziğin ritmiyle uyum içinde zarif ve enerjik bir dans performansı sergileyerek hayranlarını büyüledi. Her notada hissedilen o eşsiz tını, zamanın ötesinde bir sanatçının kalbinden doğduğunu gösterdi. 1970’lerden itibaren Türkiye’de pop müziğin gelişimine yön veren Nilüfer, uzun yıllar boyunca sayısız hit şarkıya imza attı. Kendine has yorumuyla, samimiyetiyle ve güçlü sahne duruşuyla müzikseverlerin kalbinde taht kurdu. Kariyerinde, değişen müzik trendlerine rağmen her daim yenilikçi ruhunu korudu...

"Sınıf arkadaşlarım soyunma odasında taciz ettiler"

Barış ve Yağız'ın hikayesi 4.5 yıl önce sosyal medya aracılığı ile kısıtlı kelimelere sıkışmış samimi bir kaç söz ve gecenin bir yarısı Yağız'ın kapıya dayanmasıyla başladı... Birbirlerine hala ilk günkü gibi aşık olan Barış ve Yağız'la aşk, eşcinsellik, aile hayatları, hiv-aids'in eşcinsel bireylerin lanetiymiş gibi yansıtılmasını kısacası toplumun beyninde aykırı olan her şeyi konuştuk. Ne zaman gay olduğunuzu fark ettiniz? Barış: Altıncı sınıftaydım, bizim sınıftaki bir çocuktan hoşlanmıştım, sürekli onunla bağ kurmaya, konuşmaya hatta oyun oynamaya çalışıyordum. Yağız: Aslında hep farkındaydım, yaşım el verdiğinden bu yana. Lise döneminde kabule geçtim ve daha rahat nefes almaya başladım.  Aileniz cinsel yöneliminizi biliyor mu? Barış: Hayır bilmiyorlar. Annem sanki hissediyor ama konduramıyor.  Yağız: Evet  Babanız sizinle ilgilenmediği için mi böylesiniz? Barış: Hiçbir alakası yok gayet ilgili bir babaydı. Yağız: Aksine fazla ilgili bir ...