Yılın son röportajı ve
karşınızda Berk Güntürk…
Uzun zamandır takip ettiğim yetenekli bir ressam var. Plastik sanatlar eğitimi almış, dönemin ilerisinde resimlere imza atıyor. Yapmış olduğu çalışmalarla önemli sergilere katılıp, adından sıkça söz ettiriyor ve mikrofon kendisine uzatıldığında, hiç çekinmeden mesleği hakkında iddialı açıklamalarda bulunuyor. Kendisini takip edip, ressam olmak isteyen gençlere; mesleğin püf noktalarından bahsediyor! Beni en çok etkileyen sözleri ise; “Yağlı boya amatör işi değildir.” ve “sanatını ispatlama gibi bir derdinin olmadığını” belirtmesi! Mesleğinde henüz yolun başında ama basamakları çabuk atlayacağına inanıyorum. Siz de tanıyın istedim ve bu kez sözü mesleğinin ümit veren bir yeteneğine bırakıyorum.
Berk hayat hikayeni
dinlemek istiyorum.
1996 yılında İstanbul’da doğdum. Annem Rus, babam Türk. Ailemizde 3 dil konuşuluyordu; Rusça, Türkçe ve İngilizce. Üçüne de çocukluktan beri hakimim. 19 yaşıma kadar Rusya’nın “Saratov” şehrinde yaşadım. 2017 yılında “Yeditepe Üniversitesi”nde lisans eğitimi almak üzere İstanbul’a yerleştim. Sanatçıyım, çağdaş resim üzerine çalışmalarımı sürdürüyorum.
“Yan Komşunun Kim Olduğunu Bilemezsin.”
Çocukluğun nasıl bir mahallede
geçti, çocukluğuna dair unutamadığın en özel anını bizlerle paylaşır mısın ve
çocukluk arkadaşlarınla hala görüşüyor musun?
Maalesef Rusya’da mahalle diye bir kavram yok, insanlar yan daire komşusunun kim olduğunu bile bilmez. Çocukluğum çok yoğun geçti. Annem, eğitimime büyük önem verip bana hiç boş vakit bırakmıyordu. Milli yüzme takımındaydım, Saratov konservatuvarının çocuk korosu üyesiydim ve tabii ki Rusya ressamlar cemiyetinde desen dersi eğitimi alıyordum. İleriki senelerde “Milli Eskrim Takımına” girdim ama lisede iken antrenman yerine arkadaşlarımla vakit geçirmeyi tercih ettiğim için takımdan atıldım. Türkiye’ye taşındığımdan beri Rusya’daki hayatımla bağlantılarım koptu! Tüm hafızamda sadece anı olarak kaldı.
Yeteneğin nasıl fark
edildi ve ailen ressam olma kararını nasıl karşıladı?
Yeteneğim erken yaşta fark edildi, sanatsever bir ailede doğdum. Annem opera ve bale hayranı. Her sezon muhakkak beni tiyatroya götürüyordu. Babam ise “Doğu Avrupa” resim sanatı koleksiyonluyordu. Ailem, resim yapma isteğimi saygılı ve destekleyici karşıladı. Özellikle babam! Mesleğimin başından beri hayallerime ulaşma yolunda her türlü destekte bulundu. Bu zorlu süreçte pes etmememin tek sebebi odur.
Resim eğitimini hangi
kurumlardan aldın? Sanat hayatında eğitim önemli mi yoksa yeteneğin varsa
alaylı olarak da yapılabilir mi?
Her sanatçının kendine özgü çalışma pratiği vardır. Bazıları özel bilgi ya da el kabiliyeti gerektirmiyor. Benim çalıştığım üslupta eserler çıkarabilmek için ciddi akademik eğitimden geçmek gerekiyor. “Yağlı boya amatör işi değildir.” 7 yaşımdan beri Rusya Ressamlar Cemiyetinde sonra Yeditepe Güzel Sanatlar Fakültesi “Plastik Sanatlar Bölüm”ünde eğitim aldım.
Resim bölümünden mezun
olduktan sonra mesleğe geçiş sürecini anlatır mısın?
Mesleğe geçişim öğrenciyken başladı. Sanatımı ispatlama gibi bir derdim hiç olmadı, bunun için kendimi şanslı hissediyorum.
“Resim Dersi Herkese Uygun Değildir.”
Okullarda resim, müzik
ve beden eğitimi dersleri az oluyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsun ve
iyileştirmek adına nasıl adımlar atılabilir?
Bunun iyileştirilmesi gereken bir durum olduğunu düşünmüyorum. Eğitimin önceliği disiplinler değildir, okul programı dışında çocuklar bu aktivitelerle kendilerini geliştirebilir. Resim dersi herkese uygun değildir!
Toplumumuz da sanat dalları meslek
olarak değil de hobi olarak görülüyor… “Elinde bir
işin olsun, yine resim yaparsın” algısı çok yaygın. Bir sanatçı olarak bu durum
hakkında ne düşünüyorsun?
Bu düşüncede olan insanlar belli ki hayatlarında hiç müze veya sanat sergisi gezmemiş! Bu nedenle onların sanat üzerine kurdukları düşünceler beni pek ilgilendirmiyor.
Yeni nesil bir sanatçı
olarak; eserlerinle diğer ressamlardan ayrıksı duruyorsun. Ressam olarak
kendini geliştirmek için ne gibi çalışmalar yapıyorsun?
Teşekkür ederim, sözleriniz beni onurlandırıyor. Sanatsal gelişimim için teorik literatür okuyorum. Tarih, sanat tarihi ve felsefe anlatan kitaplar… el becerimin gelişimi için günlük resim rutinimi yapıyorum, ayriyeten yaptığım özel bir şey yok. Çünkü eğitimin bir noktasından sonra ressama kalan tek şey pratik.
Eserlerinde toplumsal
cinsiyet, varoluş biçimleri ve kimlik kavramlarını “dini sanattan ve dinler
tarihinden” ilham alarak gerçekleştirdiğini görüyorum. Bugüne kadar yaptığın çalışmaları
kronolojik sırayla anlatır mısın?
Tüm eserlerim 3 gruba ayrılıyor;
kırmızı, mavi ve renkli çalışmalar. Avrupa dini sanat ikonografisinde mavi ile
kırmızının sembolik anlamları vardır. Kırmızı; kanı, acıyı ve insanlığı temsil
ediyor. Mavi ise; spirituelliği, ilahi boyutu ve Allah’ı temsil ediyor. Bu iki
rengi İsa’nın ve Meryem ananın kıyafetlerinde görebiliriz. Böylece sanatçılar,
onların insani ve tanrısal doğasını gösterir.
Bu sembol dilini çalışmalarımda kullanıyorum; kırmızı “şiddeti içeren çalışmalarımda, mavi ise “spiritüel konulu tablolarda”, renkli çalışmalarım ise “bizim dünyamıza ait gündelik sahneleri anlatan tablolar”. Eserlerimin baş karakterleri gerçek hayatta çevremde var olan, çoğunlukla ötekileştirilmiş insanlar. Onların bedenleri ve kişilikleri üzerinden kendimi ifade ediyorum. Çalışmalarımda ki figürler soyut bir boşluk içerisinde bulunuyorlar. Bu boşluğun modellerimi hem estetik hem de kavramsal olarak tamamladığını düşünüyorum. İzleyicinin dikkatini, resmettiğim kişiden mekâna çekilmesini istemiyorum.
“Turistlere Karikatür Çizerken Beni Bulmazsınız.”
“Resim sanatında
hedefini sorsam” neler söylemek istersin? Ressam olarak 10 yıl sonra kendini
nerede görüyorsun?
Hedefim; “Venedik Bienali”. Tanrı esrarengiz yollarla çalışır, umarım 10 sene sonra Sultanahmet’te turistlere karikatür çizerken beni bulmazsınız.
Dünyadaki gelişmeler sanat hayatını
nasıl etkiliyor? Güncel konular üzerine çalışmalar yapmayı düşünüyor musun?
Dünyadaki sorunlarla zaten hayatımız dolu! Sosyal medya, televizyon, üzücü haberler ve sosyal sorunlara mağruz kalıyoruz. Sanat; benim için bir kaçış yolu, gündelik hayat ve sıradanlıktan… Çalışmalarımı birçok kişi şiddet ve kaygı dolu bulabilir. Fakat bu duyguların izleyici de soyut olması, bir gerçek olayla bağdaştırılmasını istemiyorum.
Sanat tarihinde seni
etkileyen akımlar hangileri ve “seni etkileyen eserleri sorsam” hangilerini
söylerdin?
Birçok dönemden ve sanat üsluplarından ilham alıyorum, sanatım üzerinde en büyük etkiye “Barok sanatı” sahip. “Chiaroscuro” olarak adlandırdığımız ışık ve gölge kontrastı, teatral dramatiklik ve insan anatomisi bana görsel haz verip ruhumu etkiliyor. Bu etkiyi çalışmalarıma yansıtmaya çalışıyorum.
Ressam olmak isteyenlere
neler önerirsin? Tekrar doğmuş olsaydın, ressam olmak ister miydin?
İlk önerim ressam
olmaktan vaz geçmek! Her sene binlerce kişi resim bölümünden mezun oluyor.
Aralarında %10 sergilenebiliyor, onların arasından da sadece %20 sanat
eserlerinin satışından geçinebiliyor. Maalesef Türkiye’de genç sanatçıların
kendilerini duyurabilmesi için çok kısıtlı imkanlar var.
Bu yüzden sanatla hayatlarını bağlamayı düşünen gençlerin 7 kere düşünmesini öneririm. Kendim için konuşursam; bu dünyaya yeniden gelsem ressam olur muydum şüphe duyuyorum. Ailemin, özellikle babamın maddi ve manevi desteği olmasaydı şu an sorularınıza cevap veriyor olmazdım. Büyük ihtimalle Kadıköy sarhoşlarına dövme yaparak vakit geçiriyor olurdum.
Sipariş ile resim yapma
konusunda ne düşünüyorsun, sen de siparişle resim yapıyor musun?
Her sanatçının kendi çalışma kuralları ve prensipleri vardır. Bazı sanatçılar sadece sipariş üzerinden kazançlarını sağlıyor. Ben ise prensip olarak özel sipariş almıyorum, sanatsal üretimim üzerinde ben hariç kimsenin söz hakkına tahammül edemem. Geçmişte, istisna yaptığım bir kez oldu, bu da ilk ve son özel siparişimdi. İstanbul’un Kadıköy semtinde bulunan “Notre Dame Fransız” Katolik kilisesi için yaptığım 2,5 metreye 1,5 metrelik yerli azizleri tasvir eden bir sunak tablo çalışması. Merak eden okuyucularımız, her akşam 6’da ayine katılıp sunakta yer alan eserimi görebilir.
“Topkapı Sarayı Müzesi Türkiye’yi Yansıtıyor.”
Neden orijinal tablo
alınmalı ve senin tablolarını kimlerin almasını istiyorsun?
Orijinal tablo almak
şart değil, insanlar iç mekanlarını istedikleri şekilde dekore etmekte
özgürdür. Diyelim; x sanatçının, x tablosuna hayransınız ve onu her gün
evinizin duvarında görmek istiyorsunuz ama eser çok pahalı ya da bir müze
koleksiyonunda bulunuyor. Böyle bir durumda evinize o eserin reprodüksiyonu ya
da dijital baskısını asmak zorundasınız.
Sanat eseri almak bir ayrıcalık değildir, herkesin güzelliği temaşa etme hakkı vardır. Bu nedenle tablolarımı beğenen satın alabilir.
Gündeme bakınca, en çok kafanızı
yoran konular neler?
Mümkün oldukça kafa yormamaya çalışıyorum, çünkü sanat yeterince yorucu bir alan. Tabii ki etkisi altında kaldığım dış faktörler var, beni içten üzen. Memleketimin içinde bulunduğu savaş ve binlerce masum insanın ölümü, seferber olmam ve ülkeme aile ziyaretine gidememe gibi şeyler. Modumu düşürmemeye çalışıyorum. Sanatın insan ruhu üzerinde yarattığı enerji, benim duygusal kapasitemi yeterince zorluyor.
Kendi kendine kaldığın zaman neler
yaparsın? Kendini resetlemek için yöntemleri neler?
Mesleğimden dolayı çoğu zaman
kendimle baş başa kalmak zorundayım. Bekarım ve tek yaşıyorum. Uyanıp resim
çiziyorum! Yoğun olduğum zamanlarda aralıksız 16 saat tuval başında
geçirebiliyorum. Günlerce dışarı çıkmadığım oluyor! Hangi gün, dışarıda nasıl
bir hava var ya da güncel olaylardan bile haberdar olamadığım zamanlar oluyor.
Kendimle barışık ve yalnızlıktan rahatsız olmayan biriyim.
İş ve sanat araştırmaları dışında, kendimle vakit geçirmek istediğimde genelde müze ve güncel sergileri gezerim. Dikkatimin dağılmaması için tek başıma yapman gereken bir aktivite olduğunu düşünüyorum. Gezmeyi en sevdiğim müze; “Topkapı Sarayı Müzesi”. Bu tarihi mekân, bana tam olarak Türkiye’yi yansıtıyor. Bizans mimarisi dönemin, batı modasıyla süslenmiş Ortadoğu yapıtlarından oluşan bir saray kompleksi. Bu mekânda kendimi görüyorum ne Doğulu ne de Avrupalı! Belki ikisi de aynı anda… Ziyaretçi yoğunluğuna rağmen, bu dünyada huzur bulduğum sayılı yerlerden biri Topkapı Sarayı.
Geriye dönüp baktığında hayatında
bir olayı değiştirmek istesen bu ne olurdu?
Kaderin hayatıma getirdiği olaylarla iyi ya da kötü beni buraya getirdi. Kaderimiz neden ve sonuç zincirinden oluşan bir çizgidir. Bu zincirin halkası eksik ya da diğerlerinden farklı olamaz. Böyle bir fatalist yanım var.
Sosyal medya ile aran nasıl? Orada
yaşanan hayatlara inanıyor musun?
Geniş kitleye ulaşım açısından sosyal medya bir sanatçı için çok önemli bir aracı ama gerçek dünya gibi sanal dünyada bir illüzyon!
90’lar
tadında sorular…
Yaş:27 Boy:175 Kilo:60
Burcu: Terazi
Ayakkabı numarası: 42
Göz rengi: Ela
Saç rengi: Açık kumral
Sesin kaç oktav: 2
oktav/bariton
Mükemmel
mutluluk: Oval kesim antika pırlantalar
En
büyük korkunuz nedir: Ölüm
En
beğenmediğiniz özelliğiniz hangisi: Tembellik
Başka
insanlarda en beğenmediğiniz özellik hangisi: Tembellik
Şu
an hayatta olan ve en çok hayranlık duyduğunuz kişi kim: Babam
En büyük müsrifliğiniz nedir: Doğal gaz
Murat’ça sorular…
-Berk ressam olmasaydı Opera sanatçısı Olurdu?
-Anlatırsam ağlarım dediğiniz … konu
nedir? Erkekler Ağlamaz
-Çoğu kişi öyle biliyor ama aslında
doğrusu Rusya’da yazın kar yok
-… hatayı yapmasaydım şu an sanat
dünyasında şu noktada olurdum. Bu soruya
20 sene sonra cevap verebilirim
- Tam o anda Topkapı sarayını, Hünkar sofasını görünce çok mutlu olmuştum ve heyecanımı tutamamıştım.
Söyleşi: Murat Fırat
Yorumlar
Yorum Gönder